13 Şubat 2009 Cuma

Arkadaşım Bi Bakar Mısın? #9 - Cüneyt Arkın



- Abi bi bakıcan mı be?
- Ne var?
- Evar mı?
- Yok, ne var baya n si ek olarak gelmedi kendiliğinden.
- Hıı. Ya abi şey dicem. Sen sağcı mısın solcu musun?
- Yuh, o ne be?
- Ya abi yanlış anlama, sağcı solcu kalmadı zaten canım. Da şimdi, sen sovyetlerle savaştın, milliyetçi altkültürü oluşturacak tüm lafazanlıkları yaptın, her yerde Türk adını gururla taşıdın da, bazen de tuttun sermayeye emek sömürüsüne en amansız mücadeleyi en kitaplı Marksistin yapmadığı gibi verdin. Şimdi bizim koca bir ülke olarak kafamız karıştı, ne yapacağımızı bilemedik.
- Valla, bak kardeşim. Gözünü açık tutacaksın. Nerde para var orda ben varım. İşte dinibütün olurum, sağcı olurum, solcu olurum, hangi senaryoda nasıl iyi para varsa onda varım. Ata binerim, kafagöz girerim. Acımam. Attan düşsem de bir yerim acımaz. Anlatabildim mi?
- Valla abi anlattın da şimdi anladık ama senin o bütün epik yanın eridi gitti be abi iki dakka da.
- Tamam tamam illa bi cevap mı istiyorsun?
- Evet abi, yani kesin bi net bişey.
- Hümanistim ben.
- Niye abi doktorsun ondan ötürü falan mı?



- Yok, uzaylılarla savaşıp tüm insanlığı kurtarmıştım ya ondan.
- Oldu abi biz halkçanak kaçıyoruz. Hadi güle güle.
- Durun ya nereye! Karatecan sen de mi lan?

Arkadaşım Bi Bakar Mısın? #8 - Unakıtan



- Sayın Bakanım? Sayın Bakanım?
- Buyrun.
- Büyük geçmiş olsun. Rahatsızlanmışsınız.
- Evet ya, sormayın. Halkımızın duaları sayesinde atlattık çok şükür.
- Öyle, öyle. Şükür valla. Neden olmuş bu sayın bakanım yumurtadan mı?
- Efendim?
- Yok bişey, keyfiniz iyi di mi şu anda?
- Evet, evet iyi sağolun.
- Ya sayın bakanım nedir şu likit yumurta meselesi?
- Hah, bak şimdi. Kuş gribi çıktı. Yazık, biz yumurtaları atalım mı? Onun yerine daha bi kontrollü likit yumurta yaptık. Hem yani bi litresinde kaç tane yumurta var, nereye koycan onları. Kocaman yumurtalar bir sürü alsan dolap dolar.



- Kocaman mı?
- E, tabi. Bizim yumurtalarımız na bu kadar bak elimlen gösteriyorum.
- Fakat sayın bakanım şimdi ben hesapladım. Bu yumurtanın bi tanesi 80 kaloriymiş. Bunu soyarken normalde 10 kalori gidiyormuş. Ama şimdi direk 80 kaloriyi cart diye alıyoruz. Ondan ne spor var ne bişey, insan yaşlanıyormuş, saçlar sakallar dökülüyomuş, kilo alınıyomuş sonra bazen bu likit yumurtalara konulan koruyuculardan ötürü bazen böyle garip mutasyonlar da yaşıyormuş insanlar.
- Yok, canım.
- Ama ben de kanıt var!
- Hani?
- Buyrun



- Bu fotomontajdır, iftiradır bu!
- Hadi canım!
- Evet, evet! karalama kampanyası!
- Bakın sayın bakan! Kendiniz kandırabilirsiniz, ancak bu halkı kandırmanıza gerek yok, sizin neye dönüşeceğinizi biliyoruz. Hepsi sizin ve amerikan emperyalizminin bir planı. Bütün Türkiye'yi neye dönüştürmek istediğinizi biliyoruz. Bu plana bizleri asla alet edemeyeceksiniz. istediğiniz şeye dönüşmeyeceğiz.
- Neymiş o?
- İşte bu!



- Hayııııııır!
- Artık çok geç sayın bakan, çok geç. Bu oyunu biz yutmadık ve oyununuzun kurbanı kendiniz oldunuz. Çok geç...

Arkadaşım Bi Bakar Mısın? #7 - Abdullah Gül



- Sayın Cumhurbaşkanım. Uygunsanız bir dakikanızı rica edecektim.
- Buyrun. Tabi ki.
- Geçenler de Suudi Arabistan'daydınız sanırım. Nasıldı çok mu sıcak oralar?
- Vallahi, çok sıcak yani. Mevsime göre baya sıcak.
- Oğlunuz da gitmiş, yazık çocuğa.
- Olsun ya gezmiş oldu.
- O da doğru, bi dış memleket görmüştür.
- Evet, evet.
- Ticarete de atılmış galiba. Zeki çocuk. Babasına çekmiş diyebilir miyiz?
- Ehehe.. Diyebiliriz tabi.
- Ama şimdi Kayserili olmasının da bi etkisi vardır canım.
- Yani vardır elbet de..
- Sayın cumhurbaşkanım. Elime bir fotoğraf geçti. Sizi karalamak için yapılmış bir fotomontaj sanırım ve internette dolaşıyor.
- Nasıl yani?
- Efendim, siz, kızınız ve eşiniz var. Ancak İslami kurallara göre bir kadının ayakbileklerine kadar kapanması gerekiyor ama bu fotoğrafta bu şart sağlanmamış. Çok büyük bir terbiyesizlik sanıyorum.



- Evet, gerçekten çok talihsiz bir şey.
- Bence de sayın cumhurbaşkanım.
- Biraz bakıyım.
- Tabi buyrun.
- Hmm...
- Hmm...
- Fotomontaj bu kesin.
- Bence de. Kesin.

Arkadaşım Bi Bakar Mısın? #6 - İlker Başbuğ



- Sayın Başbuğ, bugün de yine ülkemizi saran o kara bulutları defeden bir aydınlık yayıyorsunuz.
- Öyle demeyelim lütfen.
- Neden efendim?
- Yani, Başbuğ diyince karıştırılabilir. Malum medya bu, çarpıtabiliyor. Daha geçen gün bu yüzden, Radikal gazetesini üzülerek de olsa akreditasyondan çıkarmak konumunda kaldık.
- Tabi, tabi haklısınız. Şimdi efendim benim bir sorum olacak. Siz sanki biraz Atatürk'e benziyorsunuz.
- Ne demek efendim! Kimse Ulu Önder'e benzeyemez.
- Ya ben şu fotodan dolayı..
- Hangi?
- Şu...



- Hmm, burdan bakınca biraz andırmıyor değilim.
- O değil de efendim, bu laiklik elden gidiyor o ne olacak? AKP, Ergenekon diye uydurmuş bişey, bütün emekli paşalarımızı, askerimizi küçük düşürüyor. Çok yani ayıp.
- Yani biz de bundan rahatsızız. Ama geçenlerde de iyi dedim hani.
- Valla iyi dediniz, şu Cemil Çiçeğe dediğiniz di mi?
- Evet, ya şimdi bunlar her silah bulunca bunlar Ergenekoncu diyo ya işte ondan ben de Cemil Çiçek iki boş kovanı alınca onlara da Ergenekoncu derler diye dedim. Espri yaptım.
- Hmm... Bu askerliğe siz ne zaman başlıyorsunuz paşam.
- İşte ilkokuldan sonra alıyorlar.
- Hmm... Zamanında bir de Kenan Paşa vardı di mi?
- Valla, Ne iyi adamdı Kenan Paşa.
- Hmm... Ortaokuldan beri askersiniz yani?
- Evet.
- Hmm... Anlıyorum. Neyse görüşürüz paşam.
- Görüşürüz.

Arkadaşım Bi Bakar Mısın? #5 - Terim



- Sayın Fatih Terim, bi sorum olacaktı.
- Evriting is samting hepınd, o yüzden sor kardaşım.
- Şimdi geçenlerde Orhan Pamukla bi tartışmanız olmuştu.
- He oldu.
- Size aşırı milliyetçi diye iftira attı.
- Yani evet aşırısı biraz aşırı.
- Yok yok, biz biliyoruz, çaktırma.
- Neyi ulan!
- Solcu olduğunuzu.
- Ne diyorsun yav sen, ağzını topla.
- Bu ne madem dayı, de baham!



- Ya bu fotomontajdır, inanmam.
- Nasıl inanman. Sol yumruk havada ya baya basbaya! Hadi onu geçtim eskiden hipi de mi değildin?
- Değildim!
- Bu ne madem? Ne bu? Türkiye Halkından hiç bi şeyi gizleyemezsin kardeşim.



- Ehm...ee...
- Ya işte, susarsın buna cevap ver sıkıyosa!



- Hmmm....
- Yav, sevgili Terim, Robert DeNiro gibi bakmakla olmuyo bunlar. De bakalım nedir işin aslı.
- Valla bilemedim, bunu geçelim.
- Geçelim, geçelim de senin Kara Kıta Afrika'yı doyuracak maaşına gelelim.
- Ee.. Solcuyum ben!

Arkadaşım Bi Bakar Mısın? #4 - Kadir Topbaş




- Sevgili başkan. Nasılsınız?
- İyiyim sağolun, sizleri sormalı.
- İyidir efendim. Benim bir sorum olacak.
- Tabi, buyrun.
- Şimdi sinemayı seven biri olarak, sizin gençliğinizde oynadığınız filmi izledim ve doğrusunu söylemek gerekirse filmi beğenmedim. Fakat, siz fevkalade iyi bir oyunculuk sergilemişsiniz efendim.
- Teşekkür ederim. Ancak o bir rol değildi. Ben kendimi oynadım. İtalyan yeni gerçekçiliği gibi düşün.
- Vaaay, biliyorsunuz da.
- Tabi, ben her işe el attım zamanında. Ticaret, sinema, belediye başkanlığı falan deniyorum.
- Seçimler nolacak sizce?
- Valla, ben bi işi anca bi kere yapıyorum. O yüzden Sayın Kılıçdaroğlu kaybetse de ben koltuğu ona devredicem gibi gözüküyo. Çünkü yeni işe girdim 1 Nisan'dan itibare kontrat başlıyo. Gitmezsem yüksek meblağ tazminatı var!
- Aa, hayırdır?
- Aşçılık ya, baya güzel iş, seviyorum. Bi sene falan takılırım gibi.



- Hüoop! Kadir abi! Pilav üstü az kuru dedik, az! Naptın yaau!

Arkadaşım Bi Bakar Mısın? #3 - Baykal



- Deniz Bey, bakar mısınız? Şşt, Deniz Bey aklınız yine beş açılım havalarda.
- Pardon, duymamışım. Buyrun.
- Ben şey dicem ya şimdi siz halkın partisisiniz ya.
- Evet.
- Ben de şimdi halktan biri olarak gelsem, beni belediye başkan adayı yapar mısınız?
- Şimdi o karmaşık bi mesele. Biz halkın partisiyiz de sırf halksın diye seni partiye alcak da değiliz. Bi kere sosyal demokrasiyi bilmemen falan lazım, biliyosan yandın. Burda tutunamazsın, sonra benim yıldızımı engellemiyceksin falan. O parlıycak kardeşim. Ben Ecevit'i yendim. Kovsalar gitmem vallahi.
- Ne konuştun be kardeşim? Bari yalan deme halkın partisiyiz diye ya. 100 yıldır burdasın yeminle. Sosyal demokrasiyi kuruttunuz bari halkı yiyip bitirmeyin be.
- Nasıl yani, biz kazanırsak ne yapacağımız bilmediğimiz için seçimlere bile hazırlanmıyoruz, halkla bi alakamız yok nası yiyip bitirelim.
- Sıs la. Resimler var elimde resimler.
- Ne resimleri?
- Al! Naptın bu çocuğa, naptın?



- Yedik onu biz!
- Bravo.

12 Şubat 2009 Perşembe

Arkadaşım Bi Bakar Mısın? #2 - RTE



- Excuse me, sir. Can I take a minute of yours?
- Eksküz mi, van münüt.
- Yes, sir.
- Buyur canım kardaşım.
- Abi şimdi bizim iki arkadaş var, senlen fotoğraf çektirmek istiyorlar.
- Tabi, tabi ki de olur. Çok sevinirim.
- Sevineceksin, sevineceksin. Tanıdık bunlar zati.
- Kim ki?
- Adnan'la Turgut.
- Hadi yaa! Ulan süper oldu bak, ne zamandır görüşemiyoduk.
- Abi geçin şöyle, abi sen önde dur biraz. Çekiyorum hadi gülümseyin.



- RTE'ciğim
- He gülüm
- Sen şimdi çok seviniyon ama, sırıtıyon falan, sonun benzemesin bunlara
- ?!?!?

Arkadaşım Bi Bakar Mısın? #1 - Gökçek



- Arkadaşım bi bakar mısın?
- Buyur.
- Ya gözünü seveyim napıyorsun ya?
- Nası yani anlamadım.
- Nedir kardeşim bu şehrin hali?
- Valla bilmiyorum ki. Biz yapmıyoruz. İhaleyle.
- He, tamam o zaman. Bak kardeşim, bana ukalalık yapma. Kimse ukalayı sevmez. Ben Çölaşan'a, Kılıçdaroğlu'na falan da benzemem. Çarparım. Öyle laf kalabalığına getirip, şebek şebek sırıtmayla olmaz bu işler. İçine ettin güzelim şehrin, başkent lan bu, başkent.
- Ülke burdan yönetiliyo yani de mi, ehi...ehi...ehi...
- İbrahim (evet, ibrahim) Melih Gökçek, doğru boruna. Ben çağırana kadar da çıkmıcaksın.
- E, ama...
- Aması maması yok. hadi naş!



- Anaa! Sevindi lan bi de!

24 Kasım 2008 Pazartesi

BU BOYKOT DA NEREDEN ÇIKTI?

Geçtiğimiz günlerde üst üste yaşanan Deniz Feneri yolsuzluğu, bunun AKP bağlantısı iddiası, bu iddianın yayınlanması üzerine Başbakan’ın anlamsız bir şekilde bu iddiaların yayınlandığı organların sahibi olma sıfatını taşıyan medya patronuna çatışı ve akabinde gelen “çeşitli” gazeteleri boykota çağırması. Tüm bunları yaparken, Başbakan’ın düşündüğü neydi? Tam olarak bilemeyiz tabi ki, benim ki de yalnızca bir tahmin. Bakalım inandırıcı olabilecek miyim?

Maaşından Utanan Başbakan

Bundan yaklaşık dört sene önce Başbakan Erdoğan, zamanın Almanya Başbakanı Schröder’e maaşını sorar. Schröder’in kendinden 5 kat fazla maaş almasını kendine yediremez, ayrıca bunu kullanarak aktif ticaretin içinde kalmasını da savunur (http://arsiv.sabah.com.tr/2004/03/04/gnd105.html). O sıralarda da kendisi gibi maaşı dışında bir çok “ek” geliri olan İtalya Başbakan’ı Berlusconi, Erdoğan’ın kadim dostu. Bu kadar yakın olmalarının sebebi ise Tayyip Erdoğan’ın biraz da heralde Berlusconi’yi idolü olarak görmesinde yatmakta. Aynı şekilde Berlusconi’de Erdoğan’ı hatalarını tekrar ettirmeyeceği bir öğrencisi olarak görüyor olmalı ki ona teselliler vermekte, tavsiyelerde bulunmakta bir beis görmemekte (http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2002/11/14/politika/politika7.html). Peki, tüm bunlar sonucunda Tayip Erdoğan idol olarak gördüğü kişi gibi olmak için neler yaptı?

Fenerbahçe

Silvio Berlusconi, AC Milan’ın patronuydu. Ancak Tayyip Erdoğan, yalnızca gençken Kasımpaşa tozlu sahalarında top koşturmuştu. Fenerbahçe’ye sıkı bir hayranlık besliyordu, başkanı olmamasına rağmen bir fahri başkan gibi, takımını gerektiğinde zihinsel engelli bir çocuğa karşı bile savundu(http://www.telgraf.net/haberler.asp?haberID=8537&showSt=false). Gelecek transferleri tartıştı, planlarını açıkladı (http://www.stargazete.com/guncel/erdogan-fener-icin-nihati-istiyor-106326.htm). Hatta takımını desteklemeye, yurtdışına bile çıkmayı göze aldı (http://www.milliyet.com.tr/2007/03/27/son/sonsiy08.asp). Hem de tüm bunları çok önemli Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı görevinin yanında kotarmayı başarmıştı.

Slogan

Peki, diyelim ki bunu saydık. Sırada ne vardı? Konumuza bağlamadan önce ufak bir ayrıntı. Berlusconi’nin partisinin adı (evet adı, sloganı değil) “Forza Italia” yani “Haydi İtalya”, “İleri İtalya”, “Yürü İtalya” şeklinde çevrilebilecek bir adı var. Peki, bize nereden tanıdık geliyor olabilir? İki seçenek sunuyorum size. Birincisi, bu slogan(pardon siyasi parti adı), parti kurulmadan önce -ve hatta hala- İtalya futbol takımının resmi sloganıydı. İkincisi de, sanki biraz “Durmak Yok, Yola Devam” sloganını hatırlatıyor gibi olması olabilir.

Medya

Şimdi sanırım yavaş yavaş konumuza geliyoruz. Tayip Erdoğan, Berlusconi gibi olmaya çok yakınken bir şeyi unuttuğunu fark etti ki bu çok büyük bir şeydi. Berlusconi bir medya patronuydu. Aynen çevirerek aktarıyorum : “Berlusconi'nin asıl şirketi Mediaset içinde üç ulusal, izleyici kitlesinin yarısına sahip televizyon kanalı ve Publitalia adlı reklamcılık şirketini bulundurmaktadır. Ayrıca Arnoldo Mondadori Editore adlı İtalya’nın, bastıkları arasında en popüler dergilerden biri olan Panaroma’nın da mevcut bulunduğu, en büyük basımevinin de sahibidir.” [(http://en.wikipedia.org/wiki/Silvio_Berlusconi#Current_assets) veya vikipedinin anonimliğinden hoşlanmayanlar için ( http://www.cnn.com/SPECIALS/2001/italy/stories/berlusconi/) ]

Berlusconi, bir nev’i Aydın Doğan’ı hatırlatmadı mı sizlere de? Bir medya patronu, demokratik düşünceyi, arenadaki gladyatörlere dönüştürmüş, kulis arkasında kardeş ve sahnelerde güya birbirleriyle çatışan yazarların, gazetecilerin yaratıcısı, belki de sahibi değil midir ikisi de? Peki, böyle bir durumda, Tayyip Erdoğan’ın ne yapması gerekir ki Berlusconi olmak, idealindeki politikacı olmaya bir adım daha yaklaşmış olsun? Mevcut medya patronuna sataşmak olabilir mi? Çünkü istediği orada değil midir? Hazır güya özgür olduğunu düşündüğümüz gazetecilerimizin yazdığı bir şey kendisini rahatsız etmişken bu medya patronuna çatmanın tam zamanı değil midir? Peki, bu çatış, tüm bu Berlusconi yaklaşımları dışında, herkesin gün gibi bildiği Doğan’ın ağzından konuşan kukla gazetecileri başbakanın da bildiğinin en büyük kanıtı değil midir? Peki, bu başbakan bir önceki seçim öncesinde bilboardlarda göz zevkimizi bozarcasına yapılmış “Demokrasinin Yıldızları” afişlerindeki üç siyasetçiden biri değil miydi? E, o zamanlar bu anti-demokratik, özgür düşünce düşmanı durumdan haberdar değil miydi de gerekli olduğunu düşündüğü şeyi yapmadı, mesela “boykota” çağırmadı? Söz konusu olan durum, göründüğü kadar basit olmayan bir durumdur. Demokrasi gerekliliğine, özgür topluma inanmış birisinin sindiremeyeceği kadar da ağırdır. Bir başbakan alenen medyanın yönetildiğini kabul etmiştir. Bu kabul ediş ve karşı çıkış haykırışlarını ise ancak kendisini rahatsız eden bir durum olduğunda yapmayı akıl etmiştir. Bireysel veya “oligarşik” güçsüzlüğünü de ayrıca kabullenmiş, kitleleri “göreve” çağırmıştır.

Eğer sorun Deniz Feneri davası ile ilgiliyse bir şey diyemem, sorun “anti-demokratik bir duruma haklı müdahale” ise de gerçekten bir şey diyemem. Ancak Sayın Başbakan’ın unutmaması gereken bir durum var ki o da şu; Berlusconi tüm bu zenginlik ve statüyü elde ettikten sonra anca başbakanlık koltuğunu ele geçirebilmiştir. Fakat, Erdoğan, kendi tırnaklarıyla kazıya kazıya gelmiştir başa, bir futbol takımı olmamıştır, medya patronu ise hiç olmamıştır. Bu durumda üzülmeye gerek yok, bence Erdoğan:1, Berlusconi:0!